İşçi-İşveren Barışının Mimarı Baydur’un kaleminden 1987 Grevleri…

Petrol-İş Sendikası ile 67 işyerinde sürdürülen toplu sözleşme görüşmelerinde, Petrol-İş Sendikasının grup sözleşmesi olgusuna direnmesi neticesinde uyuşmazlığa gidilmişti. Petrol-İş’in gruba dâhil işyerlerinin bir kısmında aldığı grev kararı üzerine, KİPLAS da yasaların kendisine tanıdığı hakka dayanarak lokavt kararı almıştı.
Petrol-İş’in gruba dâhil işyerlerinde kademeli olarak grev uygulamasına geçmesi, işverenler arasındaki dayanışmayı ortadan kaldırma riski doğuracağı için, KİPLAS tüm işyerlerinde lokavt kararını uygulamak durumunda kaldı. Petrol-İş Sendikasının yaklaşık 9000 işçiyi kapsayan 63 işyerinde farklı tarihlerde grev başlatması üzerine, KİPLAS anlaşmazlığın ve grev aşamasına gelinmesinin sebeplerini basın yoluyla kamuoyuna ve Kimya işçilerine açıklandı.
Durumun ekonomiye vereceği zarar ve işyerlerinde kapsam dışı çalışanların içine düşeceği zorluklar göz önüne alınarak 52 işyeri için alınan lokavt kararı 31 Mart 1987 tarihinde geri alındı.
Yaklaşık 5 ay süren grevlerin tamamıysa 17 Haziran 1987’de anlaşma sağlanarak sona erdirildi. Grevler boyunca işyerlerinin uğrayacağı zararın telafi edilmesi amacıyla greve gidilmeyen üye işyerlerinin aidat borçlarının taksitlendirme olmaksızın tahsil edilmesi ve grev ve lokavt fonundaki meblağ tükenene kadar grevdeki işyerlerine destek olunması yönünde bir karar alındı.
1987’de yaşanan grevler KİPLAS tarihinde yaşanmış en büyük grevlerdir. Dönemin atmosferi göz önüne alındığında bu derece büyük grevlerin yaşanması çok doğal karşılanmaktadır. KİPLAS büyük işveren sendikası olmanın bilinci ve kararlılığıyla üyelerini mağdur etmemiş, işçi camiasını da karşısına almadan bu sancılı dönemi atlatmayı bilmiştir.
1987 yılında yaşanan bu sıkıntılı sürecin aşılmasında karşılıklı anlayışın ne derece önemli yeri olduğunu Refik Baydur’un şu satırlarından okuyabiliriz:
“1987 yılında iş kolumuzda kurulu Petrol-İş Sendikasıyla toplu sözleşme masasında anlaşamadığımız için greve gitmiştik ve üç aylık grevden sonra anlaşmıştık.
Grevi kaldırmak için yaptığımız son toplantıda tartışmalar devam ederken ben, çıkan problemlere çözüm getirmeye çalışıyor ve çok sıkışık duruma giren sendikanın da ayakta kalmasına gayret ediyordum.
Müzakerelerin başından itibaren ve grev süresince son derece sert tavırlar sergileyen Petrol-İş Yönetim Kurulu üyesi Mehmet Bey, birden sesini yükselterek;
“Bir dakika beyler, Sayın Başkana bir çift sözüm var!” diyerek bana döndü:
“Sayın Başkan, biliyorsunuz ben Petrol-İş yönetimine bu dönem girdim ve sizleri bu acılı günlerde tanıdım. Sizi bir kaşık suda boğsam hızımı alamazdım. Ama grev süresince ve şu anda bizlere ve işçilere karşı yapıcı tavrınızla engin insan sevginize şahit oldum. Sizin hakkınızdaki kötü düşüncelerimden dolayı üzgünüm. Beni affetmeniz için şu anda “Edirne’ye kadar yürüyeceksin” deseniz seve seve yürürüm.”
Kalkıp yanağını öptüm:
“Mehmet, senin açık kalplilik ve mertliğin beni çok duygulandırdı. Teşekkür ederim.”
Bu, sendikacılık hayatımın çok değerli bir anısı olarak bende derin izler bıraktı. Bence Türk işçisinin temel karakteri vefalı ve kadirşinas olmaktır. Dünyanın her tarafında böyle uzun grevler genellikle acı şekilde sonuçlanmaktaydı. Ama Türk işçisi kendisine gösterilen sıcak yaklaşım ve özveriyi mutlaka değerlendirmeyi bilen bir kitledir.