DR. SERTAÇ DOĞANAY İLE GELİŞEN TEKNOLOJİLER ÜZERİNE KONUŞTUK

Dr. Sertaç Doğanay: ‘’Yeni dönemde işçi ve işveren sendikalarının öncelikli görevlerinden biri, ‘yeni beceri kazandırma’ süreçlerinin doğru ve etkili bir şekilde yapılıp yapılmadığını denetlemek olacak’’
Teknoloji İletişimcisi ve Kadir Has Üniversitesinde Akademisyen Dr. Sertaç Doğanay ile yeni ve gelişen teknolojilerin yarattığı dönüşüm ile ilgili bilgilendirici bir röportaj gerçekleştirdik.
Dr. Sertaç Doğanay, gelişen teknolojinin şirketlere getirdiği risklerin iş dünyasını 2 önemli riskle karşı karşıya bıraktığını belirterek bu risklerden ilkinin, yeni teknolojileri tam olarak anlayıp uygulayamama ve bunun sonucunda bu teknolojilerin sunduğu fırsatların ıskalanması, ikincisinin ise dijitalleşmenin beraberinde getirdiği siber risklerin anlaşılmaması ve bu alana gereken yatırımın yapılmaması olduğunu dile getiriyor. Dijital çağın getirdiği teknolojik gelişmeleri endüstriyel ilişkiler açısından değerlendiren Doğanay, ‘’Yeni dönemde işçi ve işveren sendikalarının öncelikli görevlerinden biri, işverenler tarafından mavi yaka personele uygulanan “reskilling” yani “yeni beceri kazandırma” süreçlerinin doğru ve etkili bir şekilde yapılıp yapılmadığını denetlemek olacak’’ diyor.
Çağımızda teknolojik gelişmelere hızla uyum sağlayabilmenin önemine değinen Sertaç Doğanay, robotik, yapay zeka nesnelerin interneti, sanal gerçeklik gibi teknolojilerin inanılmaz boyutta bir değişime yol açtığını, bu akıllı teknolojilerden maksimum verimde yararlanacak akıllı toplumu inşa etmek için Toplum 5.0 konseptinin Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için önemine vurgu yapıyor. Doğanay, gelişen inovasyon ve teknoloji trendlerinin, iş dünyasını nasıl etkileyip dönüştüreceği ve şirketlerin bu trendlerini nasıl yakalayabileceğiyle ilgili analizler yaparak Türk iş dünyasının nerelere odaklanması gerektiğini açıklıyor.
Sizin kendinizi ve yaptığınız işi ifade ederken kullandığınız ‘’Teknoloji İletişimi’’ terimini açıklayabilir misiniz? Teknoloji İletişimcisi ne yapar?
Teknoloji İletişimi faaliyetini, “Anlaşılması zor teknolojik terim ve kavramların herkesin anlayacağı şekilde anlatılması” olarak tek cümlede özetleyebilirim. Teknoloji artık hepimizin yaptığı işin çok önemli bir parçası haline geldi. Fakat bu teknolojileri anlamak kolay değil. Teknoloji İletişimcisinin görevi; halkla ilişkilerin temel ilkelerini gözeterek, karmaşık teknolojileri teknik dilden arındırıp sıradan insanların, hatta mümkünse 9-10 yaşlarında bir çocuğun anlayabileceği şekilde ifade etmeyi başarmaktır. Bir kurumun, ürettiği teknolojiyi müşterilerine doğru ve etkili şekilde anlatması da teknoloji iletişiminin konusu, kullandığı teknolojiyi kendi çalışanlarına doğru ve etkili şekilde anlatması da.
Türkiye endüstri 4.0 devriminin tam olarak neresinde? Türk sanayisi endüstri 4.0 ile gelecek dönüşüme hazır mı? Meydana gelen gelişmeler ekonomik ve sosyal politikaları nasıl etkileyecek?
Şimdi bu soruyu cevaplamak için önce Endüstri 4.0 nedir? Dünya Endüstri 4.0’a hangi aşamalardan geçerek ulaştı? Bunlardan kısaca bir bahsetmek lazım. Endüstri 1.0, su ve buhar gücüyle çalışan makinelerin icat edilmesiyle başlayıp dünyanın hızlı bir sanayileşme sürecinden geçtiği endüstriyel devrimin ilk aşamasını tanımlamak için kullanılıyor. Endüstri 1.0’ı, elektrikli makinelerin icat edilmesiyle daha verimli ve hızlı üretim imkanı kazandığımız Endüstri 2.0 ve üretim hatlarının bilgisayar destekli sistemlerle desteklenerek optimize edildiği Endüstri 3.0 izledi. Tüm bu endüstriyel devrimlerin temel amacı, üretimin öznesi olan insan emeğini daha verimli hale getirip destekleyerek üretimi arttırmaktı aslında. Fakat otonom sistemler, nesnelerin interneti ve yapay zeka teknolojilerindeki gelişmeler Endüstri 4.0’ı beraberinde getirdi ki, bu üretim hatlarında insan emeğinin yerini tamamen makinelerin ve bilgisayarların alacağı bir döneme girileceğini işaret ediyor. Yapılan çalışmalar (TÜBİTAK’ın 2017 tarihli, 1000 şirketi analiz ettiği çalışma), Türkiye’nin 1’den 4’e uzanan endüstriyel ölçekte, ortalama 2.4 seviyelerinde bulunduğunu ortaya koyuyor. Yani elektrikli makine dönüşümünü gerçekleştirmişiz fakat hala Endüstri 3.0’ın gerektirdiği dijitalleşme sürecini tamamlayamamışız. Bu süreçleri tamamlayıp, endüstriyel ölçekte 3.0’ın üzerine çıktığımızda, yani üretim artık tam otonom makine ve akıllı sistemler tarafından gerçekleştirilebildiğinde mavi yakalar için işsizlik problemi baş gösterecek. Sadece Türkiye için değil, dünyanın geneli için büyük bir problem teşkil ediyor. Mavi yaka işsizliği ile ortaya çıkacak kitlesel bir krizi önlemek için, çalışanlarına çağa uygun beceriler kazandırmak isteyen endüstriyel kurumların eğitim giderleri devletler tarafından desteklenebilir ya da bugün bazı kuzey ülkeleri tarafından denenen Temel Gelir (Basic Income) adındaki vatandaşlık maaşı uygulaması gelecekte yaygınlık kazanabilir.
Teknoloji ve inovasyonda meydana gelen gelişim ve dönüşümler şirketlerin iş stratejilerine nasıl bir etki yapacak? Söz gelimi bu gelişmeler şirketlerin ‘’İnsan Kaynakları’’ politikalarını, yönetim ve pazarlama stratejilerini nasıl etkileyecek?
Günümüzde, insan eli değen her işin teknolojik yeniliklerle birlikte ciddi bir dönüşüme uğradığına tanıklık ediyoruz. Kullandığımız cihazlar ve yazılımlar çoğumuzun yaptığı işin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Bu dönüşüm gelecekte de hız kesmeden devam edecek. Eskiden; analitik zeka ya da kas gücü gerektiren işlerin makineler ve bilgisayarlar tarafından yapılacağına inansak bile duygusal zeka gerektiren işlerin uzun bir müddet daha insanların tekelinde kalacağına inanırdık. Yapay zeka teknolojisindeki gelişmelerle birlikte, insan duygularını anlama, yorumlama ve yönetme konusunda makinelerin de en az bizler kadar başarılı olabildiğini görüyoruz. Dolayısıyla, yapay zeka destekli sanal asistanların profesyonel satışçı olarak görev yaptığı (AdLingo) , kurumsal şirketlerde işe alım kararlarını değerlendirdiği (Amazon) ya da yönetim kurulunda koltuk sahibi olduğu (Deep Knowledge Ventures) örnekler, bize yakın gelecekte kurumsal şirketlerin işleyişinde yapay zeka ve algoritmaların daha çok etkili olacağının sinyallerini veriyor. Yeni teknolojileri araştıran, anlayan, anlatabilen ve uygulayabilen kişilere olan ihtiyaç artacak.
Gelişen teknolojinin şirketlere getirdiği riskler ve bu risklerden korunma yöntemleri nelerdir?
Bana göre, gelişen teknolojilerle birlikte iş dünyası iki önemli riskle karşı karşıya kaldı: İlki, yeni teknolojileri tam olarak anlayıp uygulayamama ve bunun sonucunda bu teknolojilerin sunduğu fırsatları ıskalama durumu. Her alanda şirketlerin birbirleriyle kıyasıya rekabet içinde olduğu bir çağda, yeni teknolojilerle birlikte iş yapış tarzlarını güncelleyemeyen şirketlerin uzun vadede rakipleri karşısında ayakta kalması çok zor.
İkincisi, dijitalleşmenin beraberinde getirdiği siber risklerin anlaşılmaması ve bu alana gereken yatırımın yapılmaması. Geçtiğimiz sene; Facebook, Boeing, FedEx gibi pek çok ünlü şirket verilerini internet korsanlarına kaptırdı. Milyarlarca dolar zararı ve ciddi itibar kaybını beraberinde getiren bu siber saldırılar, çoğunlukla kurumsal anlamda şirketlerin etkili siber güvenlik politikaları geliştirememelerinden ve çalışanların eğitimsizliğinden kaynaklanıyor. Gelecekte; çalışma ofislerinden, montaj hatlarına her alanın internete bağlanarak daha “akıllı” hale geleceği düşünülürse, kurumların siber güvenlik birimlerine ve personel eğitimlerine bugünden yapacakları yatırımların çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.
Dijital çağın getirdiği teknolojik gelişmeler ile birlikte mevcut bazı mesleklerin yok olacağı buna karşın bazı yeni mesleklerin de ortaya çıkacağı öngörülüyor. Bu konuya endüstriyel ilişkiler açısında bakacak olursak yaşanacak bu gelişmeler işçi ve işveren sendikalarının faaliyetlerini nasıl etkileyecek?
World Economic Forum tarafından geçtiğimiz aylarda yayımlanan İşlerin Geleceği raporunda, 2022 yılına kadar aralarında kasiyerlik ve montaj işçiliğinin de bulunduğu 20’den fazla mesleğin yok olacağı öngörülürken; kullanıcı deneyimi ve insan-makine etkileşimi tasarımcılığı, robotik mühendisliği ve blok zinciri uzmanlığı gibi yeni teknolojileri anlama ve bunları uygulamaya yönelik yeni mesleklerin öne çıkacağı belirtiliyor. Görünen o ki; kas gücüne dayalı işler yapan işçiler, acil olarak halihazırdaki teknik becerilerini teknolojik yeniliklere uyum sağlayacak bir takım zihinsel becerilerle desteklemek zorunda. Bana göre, yeni dönemde işçi ve işveren sendikalarının öncelikli görevlerinden biri, işverenler tarafından mavi yaka personele uygulanan “reskilling” yani “yeni beceri kazandırma” süreçlerinin doğru ve etkili bir şekilde yapılıp yapılmadığını denetlemek olacak.
İnovasyondan en fazla etkilenen alanlardan birisi de sağlık sektörü, peki Türkiye’de sağlık teknolojilerinde ne gibi gelişmeler yaşanıyor? Bu bağlamda geleceğin sağlık teknolojilerinin diğer sektörlere etkileri neler olacak?
Teknoloji en nihayetinde insan için, insanın hayatını kolaylaştırmak ve daha kaliteli hale getirmek için. Bu anlamda; yapay zeka, robotik teknolojiler, 3 boyutlu baskı ve nesnelerin interneti teknolojilerinin sağlık alanında kullanımına yönelik her gün yeni gelişmeler ortaya çıkıyor. Okuyucular, sağlık teknolojileri ve inovasyonlarına yönelik bu gelişmeleri kurucusu olduğum Tek Doz Dijital adlı haber platformundan takip edebilirler. Türkiye, Dünyayı biraz geriden takip ediyor maalesef bu alanda. Son yıllarda sağlıkta dijital dönüşüm adına kayda değer çabalar sergileniyor ama kişisel ilaç üretimi ya da yapay zeka destekli tıbbi karar destek asistanlarının kullanımı gibi sağlık hizmetlerinde ciddi değişim yaratabilecek teknolojileri sistemimize entegre edebilmek için daha fazla emek vermemiz lazım. Bu alana yapılacak yatırım, temelde insana yapılmış bir yatırım olduğu için bedenlerimiz daha dayanıklı hale geldiğinde yaptığımız işler de otomatik olarak bundan etkilenmiş olacak. Daha uzun yıllar daha verimli bir şekilde çalışabileceğiz.
Dünya’da Japonların ortaya attığı bir kavram olan Toplum 5.0 olgusu tartışılırken bu konuda hangi adımlar atılıyor? Türk sanayisi Toplum 5.0 dönüşümünü nasıl anlamalı bu yönde hangi adımlar atılmalıdır?
Japonya oldukça yaşlı bir nüfusa sahip. Nüfusun dörtte biri 65 yaşın üstünde. Dünya da farklı bir yere gitmiyor. 1990’lardan bu yana dünyada “beklenen yaşam süresi ortalaması” 7 yıl arttı. 73 yaş civarında şu anda. Yaşlı nüfus aktif olarak çalışmadığı için ülke ekonomisine katkı sunamıyor. Ayrıca, hızla değişen dijital dünyaya adapte olmakta zorluk çekiyor ve kendini toplumdan soyutlayarak yalnızlaşıyor. Tahminlere göre, Japonya’nın yaşlı nüfus oranı 2050’lerde yüzde 40’ı bulacak. Dolayısıyla Japonya, şimdiden çocuk ve gençlerini yaşadıkları süre boyunca üretken, sosyal ve sağlıklı birer vatandaş olmaya hazırlaması gerektiğinin farkına vardı ve bunun için Toplum 5.0 adında bir konsept yarattı. Toplum 5.0, dijitalleşmenin ve robotların etkisini demografik, ekonomik, etik ve sosyolojik yönden değerlendirerek, insanların makine ve robotlarla ilişkisinin en verimli biçimde sağlandığı “süper akıllı toplum” modelini öneriyor. Baktığımız zaman Japonya dünyanın en gelişmiş teknolojilerini üretiyor ama gelecek stratejisini sadece yeni teknolojiler geliştirmek değil, aynı zamanda bu teknolojilerin kitleler tarafından benimsenmesi ve etkili bir şekilde kullanılması üzerine kurmuş. Her toplum teknolojik yeniliklere karşı bir miktar direnç geliştirir. Çağımızda ülkeler için teknolojik yeniliklere hızlı uyum sağlayabilmek o kadar önemli ki, hele bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için… Robotik, yapay zeka, nesnelerin interneti, sanal gerçeklik gibi teknolojiler inanılmaz boyutta bir değişime yol açıyor. Bu akıllı teknolojilerden maksimum verimde yararlanacak akıllı toplumu inşa etmek için Toplum 5.0 konseptinin bizim açımızdan çok önemli olduğuna inanıyorum.
Gelişen teknoloji ve inovasyon trendleri Türkiye’de iş dünyasını nasıl şekillendirecek? Şirketler bu trendleri yakalamak için hangi adımları atmalıdır? Özelde de kimya sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye dinamik bir nüfusa ve önemli bir jeostratejik konuma sahip. Eğer genç nüfusunu doğru bir şekilde geleceğe hazırlar ve coğrafi konum itibariyle sahip olduğu fırsatları akıllıca değerlendirirse yeni teknolojileri yaptığı işlere adapte ederek ekonomide bir manivela etkisi yaratabilir. Bu noktada, yukarıda anlattığım gibi şirketlerin çalışanlarına yapacakları eğitim yatırımları çok önemli. Endüstride, yeni teknololojilere ciddi yatırımlar yapılsa da çalışanlar bu teknolojiyi kavrayıp yaptıkları işlere uygulamadıkları sürece satın alınan ekipman ya da yazılımların bir anlamı kalmıyor maalesef. Hem yeni teknolojilerin getirdiği avantajları değerlendirmek hem de bu teknolojileri mümkün olan en etkili şekilde kullanarak yapılan, geliştirilen teknoloji ve bu teknolojiye yapılan yatırımın hakkını vermek açısından her pozisyondan çalışana “teknoloji bilinci” kazandırmak çok önemli.
Kimya sektörünün dinamiklerine çok hakim değilim, özel bir tavsiyede bulunmam ne kadar doğru olur bilemiyorum ama ev tipi 3 boyutlu yazıcıların yaygınlaşmasıyla birlikte, genel tüketicinin işlenmiş ürünlerden ziyade ürün hammaddesi tedarik etme gereksinimi doğacağını söyleyebilirim. Türkiye’nin üretim ve ihracatında önemli role sahip kimya endüstrisinin pazar payını genişletmesi adına 3 boyutlu yazıcı teknolojisi büyük bir fırsat yaratabilir önümüzdeki dönemlerde.